29.03.2009 - 06:30
KENTİN SESİ - GAZİANTEP Yazıları
Bugün seçim yazısı yazmak yasak. Öyleyse "seçim"in başındaki harfi Gaziantep'in "g"si ile değiştirmek durumundayım. Çünkü seçim sonuçlarının da katkısıyla hızlanması beklenen Kürdistan seferleri önemli gelişmelere gebe ve Gaziantep Türkiye ile Irak arasındaki ticarette olduğu gibi bu bölge ile ilişkilerin de önemli üslerinden biri olma yolunda ilerliyor.
Ne zararı var diye düşünenler için önce birkaç hatırlatma...
Abant Platformu tarafından Erbil'de düzenlenen konferans ile birlikte Türkiye yeni bir "realite" ile yüzleşmek durumunda kaldı. Daha doğrusu, Yeni Osmanlıcı dönüşümün ilk psikolojik manevrası olan Davos'tan sonra mesele gerçek alana inmiş oldu.
"Osmanlı zamanında Ortadoğu ne güzeldi" şeklinde özetlenen söylem, her ne kadar fetihçi duyguları okşadıysa da, bir çeşit rüyaya işaret ediyordu. Oysa "içimizde kanayan" Kürt sorunu açısından Yeni Osmanlıcılar daha somut bir açılıma sahipler.
İşte Erbil Konferansı ile birlikte yüzleşilen realite de bu oldu. Daha önce milli görüş tarafından ifade edilen ve önemsenmeyen "yalnız İslam birleştirir" sloganı bu kez gerçek bir zemine sahip olmuştu. İşin nasıl olup da buraya geldiğini ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Kürdistan adını telaffuz etmesini sağlayan şeyi merak edenlere Yeni Osmanlıcılığın aynı zamanda Yeni Amerikancılık olduğunu hatırlatmakla yetineyim...
Bölgede ABD planları doğrultusunda bir yakınlaşma sürüyor. Bu yakınlaşmanın aracısı konumundaki Gülen cemaatinin iddiası dinin birleştiriciliğinin iki halka da huzur getireceğidir. Kürtlere karşı yürütülen kontrgerilla operasyonlarının bir tarafı belki bugün Ergenekon davası nedeniyle topun ağzında görünebilir. Oysa bu kirli savaşın diğer yüzü olan gericiliğin yaptıkları hala akıllarda.
O "taraf"tan bakınca komünistleri Kürt-İslam düşmanlığıyla suçlamak kolay. Ancak gericilerin Kürt ilericilerine ve yurtseverlerine çektirdiği acıların faturası birkaç kontrgerilla artığına yüklenemeyecek kadar kabarık.
Dolayısıyla lafı daha fazla uzatmayıp din temelli bir birlikteliğin iki halkı yakınlaştıracağını söyleyenlere tanıdık gelecek bir yanıt vermek gerekmektedir: hadi oradan...
Gelelim işin Gaziantep'le ve geçimle ilişkisine...
Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri (GAİB) verilerine göre 26 Mart 2009 tarihi itibarıyla bölgeden yapılan ihracatın yaklaşık yüzde yetmişi Irak'a yapılmıştır. Komşu olduğumuz için böyle bir sonucun normal olduğunu düşünenler yanılırlar. Çünkü GAİB verileri Irak'la yapılan ihracatın Suriye ile yapılanın 6, İran ile yapılanın ise 30 katına yaklaştığını gösteriyor.
Bu oranların bir nedeni olarak İran ve Suriye'nin Irak'a göre daha kapalı bir ekonomik rejime sahip olmaları olarak düşünülebilir. Burada gözden kaçmaması gereken gelişme Irak'ı daha "açık" hale getiren şeyin ABD işgali olduğudur. 2009 yılı için hesaplanan ihracat verilerinin 2000 yılının yaklaşık on katına ulaşması Irak'la bölgenin ticaretinin anlamını ortaya koyuyor.
Irak'a yapılan ihracat yalnızca Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nden yapılmıyor elbet. Ancak bu açıdan Gaziantep'i özel yapan gelişmeler var.
Öncelikle bu yıl dördüncüsü yapılacak olan Uluslararası Irak Fuarı'nı anmak gerekir. Kürşat Tüzmen'in çabaları ve ABD onayıyla yolu koyulan fuar, uluslararası katılım da sağlanması ile birlikte işgal pastasının paylaşıldığı mekanlar arasında Gaziantep'in öne çıkmasını sağlamış oldu.
Bu arada gözden kaçan bir gelişme ise Gaziantepli bazı patronlar ile Barzani arasındaki ekonomik ilişkiler oldu. Bu açıdan Mersin'deki Barzani varlığı sık sık bir gerilim konusu olurken Gaziantep'te kurulan ilişkilerin gündeme gelmemesini anlamak güç ve ilerleyen yazılarımda bu konuyu biraz daha kurcalayacağım...
Bu işgal ekonomisinin ele geçirdiği Gaziantep'in fotoğrafını çekerken gözden kaçmaması gereken ayrıntılar var.
Bunlardan en önemlisi tüm ülke krizle boğuşurken ve ihracat rakamları düşerken Gaziantep'ten Irak'a yapılan ihracatın artıyor olmasıdır. İşgal ekonomisi Gaziantepli patronlara krizi de fırsata çevirmeleri için yardımını sunmuş oldu. Patronlar bir yandan krizin arkasına sığınarak işçiler üzerindeki sömürüyü artırırken diğer yandan kriz mriz dinlemeyen garanti müşterileri(işgal ekonomisi) sayesinde karlarını artırmaya devam ediyorlar.
Bir başka önemli gelişme önümüzde ki aylardan itibaren kendini hissettirecek. Irak Hükümeti nezdinde yapılan lobi faaliyeti sonuç verdi ve Irak Gaziantep'te Başkonsolosluk açmaya karar verdi. Bu adım ile ilişkilerin süreklileşmesi ve Uluslararası Irak Fuarı ile aralanan kapının sonuna kadar açılması hedefleniyor.
Yazılanlar işgal ekonomisinin Gaziantepli patronları nasıl yemlediğinin göstergelerinden bir kaçı ve listeyi uzatmak mümkün ama gereksiz...
Yeni Osmanlıcı dönüşümün Türk ve Kürt halklarının iyiliğine olacağını düşünen, kardeşliğin din temelinde üretilebileceğine inanan varsa meseleye bir de bu açıdan baksın. Bir ülkenin işgaline dayanan bir ekonomiden kimseye hayır gelmez ve bu açıdan Kürtlerin ellerini korkak alıştırmaları için çok neden var.
İşgal ekonomisine "Gaziantep'in çıkarları" üzerinden yaklaşanlarsa farkında olmadan bir gerçeğin altını çiziyorlar: zaten serbest ticaret dediğimiz ekmeğini başkasının kanına banmak değil midir?
keser.ayhan@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder